Saraçhane başı ile Vezneciler arasında, adını verdiği semtte cadde üstünde bulunmaktadır.
Kanuni tarafından 1543’te Manisa’da ölen ve İstanbul’da gömülen oğlu Şehzade Mehmet’in anısına yaptırılmıştır.
Doğan Kuban’a göre:
“Gut hastalığı çeken ve 1520’den beri tahtta olan I. Süleyman artık İstanbul’a kendi sultanlığının işaretini koymalıydı. Kanımca şehzade zamansız ölünce külliye, oğluna olan sevgisinden ötürü büyük bir sultani jest olarak ona adanmıştır. Süleymaniye’nin yapımına da Şehzade Külliyesinin bitiminden önce başlanmıştı. “
Bu yüzden yapımına ne zaman başlandığı tam olarak bilinmiyor. Osmanlı tarihçilerinden
Peçevî’ye göre, caminin yapımına şehzadenin ölümünden önce başlanmıştır:
“Kimi güngörmüş ihtiyarlardan duymuştum: O mübarek caminin yapımına başlanmış ve temeli yer üstüne çıkmış idi. Rahmetlinin cenazesi getirilip de yakınına gömüldüğünden, onun adı verilerek bina tamamlandı. “
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi şehzadenin ölümü ve buraya gömülüşüyle külliyenin yapımı, 1543(44)’te hız verilerek sürdürülmüş, 1548’de de tamamlanmıştır.
Mimar Sinan’ın “çıraklık dönemi” yapıtlarından saydığı Şehzade-başı, merkezi yapı denemesinin bir örneği olarak Osmanlı mimarisine yeni bir boyut getirmiştir.
Külliyenin en önemli yapılarından olan cami ile Şehzade Mehmet’in türbesinin yanı sıra medrese, tabhane, kervansaray, mektep gibi yapılar da yer almaktadır.
Said Çelebi’nin, Sinan’ın anılarına yer verdiği Tezkiretü’l Bünyan adlı kitabında Mimar Sinan, Şehzadebaşı Camisi’nin yapılışını kendi ağzından şöyle anlatır:
“Cihanın güneşi olan padişahımız Selim Han oğlu Sultan Süleyman Hazretlerinin en sevgili oğlu olan Şehzade Sultan Mehmed Han ölmüştü. Süleyman Han, oğlunun ruhu için, İstanbul şehrinde Eski Odalar yakınında büyük bir cami yaptırmak istedi. Şehzade burada yapılan bir türbeye gömülmüştü. Caminin inşası için emr-i hümayunlarını aldım. Yapıcıları ve taş yontucularını toplayıp hayırlı bir zaman ve uğurlu bir saatte binanın temeli atıldı. Yavaş yavaş bina yükselip kubbeleri, güzellik denizinin kabarcıkları gibi baş verdi ve renkli kemerleri gökkuşağı gibi göklere ulaştı.
Beyit
içinde mermer direkler dikilmiş sanmayın
Seyretmeye durmuş nice gümüş yüzlü servilerdir onlar.
Caminin gönül açıcı her sofası, safayı artıran bir mesire gibiydi. İki minaresi, aydınlık fikirli bir pir önünde ayağa kalkmış yakışıklı boylu boslu iki civan gibi hizmet yerinde ayaktaydılar. Ve kutsal mekânı padişah ülkesi gibi safa yoluydu. Şükürler olsun, Tanrı’nm yardımıyla tamamlamak müyesser oldu. 950 tarihinde, Rebiülevvel’in başında başlanıp 955 Recebi’nde ilk namaz kılındı. ‘Ma’bed-i Resul-i Emin’ dizesiyle tarih düşülmüştür. Yapımına 151 yük akça harcandı.”
Cami, yüksekliği ve büyüklüğüyle külliyenin öteki yapılarından üstün görünür. Kare mekân, ortada 18.42 metre çapında büyük bir kubbeyle örtülmüştür. Yanlardan yarım, köşelerden küçük kubbelerle desteklenen ana kubbe dört büyük ayağın üstüne oturtulmuştur. Kubbenin bu görkemli duruşu, dıştan da görülmektedir. Ana kubbenin köşelerinde üstleri dilimli kubbelerle örtülmüş dört ağırlık kulesi vardır. Sinan, kubbe, kule ve kafesli pencerelerle devingenlik sağlayan örtü düzeniyle çelişen duvarların yarattığı kütlesel görünümü yumuşatmak için doğu ve batıda tonozlu ve kubbeli revakları kullanmıştır. Giriş duvarının yanlarına ince, uzun iki minare yerleştirilerek uyum sağlanmıştır.
Cami, dış avlu, iç avlu ve asıl mekân olmak üzere üç bölümden oluşmuştur. Beş girişi olan dış avludan iç avluya biri cephede, ikisi yanlarda olan üç kapıdan geçilir. İç avlu 16 kubbeyle örtülü bir revakla çevrilidir. Avlunun ortasında sekiz köşeli bir şadırvan vardır.Cami, dış avlu, iç avlu ve asıl mekân olmak üzere üç bölümden oluşmuştur. Beş girişi olan dış avludan iç avluya biri cephede, ikisi yanlarda olan üç kapıdan geçilir. İç avlu 16 kubbeyle örtülü bir revakla çevrilidir. Avlunun ortasında sekiz köşeli bir şadırvan vardır.
Yerden 37 metre yükseklikteki kubbeyle ulu bir kubbe sistemine ulaşan Sinan, ana kubbeyi destekleyen yarım kubbeler, onları da genişleten ikişer yarım kubbeyle iç mekânda geniş bir alan elde etmiştir.
Mihrap ve minber mermerdir. Minber, geometrik kafes süslemeleriyle bezenmiştir. Hünkâr mahfili köşelerde iki mermer, ortada dört ahşap sütun üstüne oturmuştur.
1543’te yapılan Şehzade Mehmet’in türbesi, mimarisi, çinileri, vitraylı alçı pencereleriyle tam bir başyapıttır. Sekiz köşeli olan yapıya, derin saçakla örtülü, dört sütunlu revakla girilmektedir. Yapıda küfeki taşı, mermer, yeşil ve pembe porfir kullanılmıştır. Dıştaki anıtsal görüntü, içte de görülmektedir. Kubbeye kadar duvarları silme olarak kaplayan çiniler, renkleri, yazıları ve motifleriyle göz kamaştırır. Çinilerin renk cümbüşü, alçı pencerelerin vitraylarıyla yarışır gibidir. Şehzade Mehmet’in sandukasının üstünde bulunan taht biçimi ahşap kafes, türbeye ayrı bir özellik kazandırmaktadır. 3.35 metre yüksekliğindeki altıgen bezekleri olan kafesin oturduğu 4 ayak fildişi kakma ve geometrik süslemelerle bezelidir. Bu, türbe mimarisinde ilk örnektir.
Şehzade Mehmet Türbesi’nin solunda Mimar Sinan’ın 1561’de yaptığı Rüstem Paşa Türbesi yer almaktadır. Sekiz köşeli, kubbeli olan türbe, çini panolarla kaplıdır. Renk ve motifleri bakımından Şehzade Mehmet’in türbesinin çinilerinden ayrılan panoların üstünde ayetler yazılıdır.
Dış avluda, Bosnalı İbrahim Paşa, Şehzade Mahmut, Hatice Sultan, Fatma Sultan, Destari Mustafa Paşa türbelerinin yanında ileri gelen kişilerin anıtsal mezar taşları bulunmaktadır.
Medrese, dikdörtgen avlusunu U biçimi çeviren revaklı odalardan oluşmuştur. Güneyde kubbeli büyük dershane vardır. Avluda, üstü sivri külah örtülü bir şadırvan bulunmaktadır.
İmaret L biçiminde, caminin doğu duvarına bitişiktir. Onun yanındaki tabhane, duvarlarla üç ayağın üstüne oturan 8 kubbeyle örtülüdür.
Kervansaray, Vefa Lisesi’ne giden yolun üstündedir. Yapı, avlunun iki yanına dizili dikdörtgen odalardan oluşur. .
Mektep, kervansarayın yanında, tek kubbeli bir yapıdır.
Üç bölümlü muvakkithane (saatleri ayarlama evi) cami avlusunun batı duvarına bitişiktir.
Bugün medrese, öğrenci yurdu, tabhane, Vefa Lisesi’nin laboratuarı olarak kullanılmaktadır.
Kaynaklar : Sennur Sezer – Adnan özyalçı / öyküleriyle İstanbul Anıtları Cilt 1