Eminönü’nde Mısır Çarşısı yakınında, Hasırcılar Çarşısı içindedir.
Camiyi yaptıran Rüstem Paşa’nın ilginç bir öyküsü vardır.
Rüstem Paşa Enderun’dan yetişmiş, çeşitli görevlerde bulunmuştur. 1539 yılında Diyarbakır valisi iken Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan olan kızı Mihrimah Sultan ile evlenmesi sözkonu- su olunca, cüzamlı olduğu dedikodusu yayılmış. Bunun üstüne Kanuni hekimbaşından cüzam hastalığının belirtilerinin ne olduğunu sormuş. Hekimbaşı:
-Cüzzamlının üstünde bit bulunmaz sultanım! diye cevap vermiş. Bu cevabı alan Kanuni, hekimlerinden Mehmed Ağa’yı Diyarbakır’a göndererek
Rüstem Paşa’nın durumunu kontrol etmesini istemiş.
Mehmed Ağa, gider gitmez Paşa’nın çamaşırlarını muayene ettirmiş, bunların arasında bir bit bulununca bu müjdeli haber hemen Saray’a bildirilmiş.
Durumu öğrenen Kanuni, kızını Rüstem Paşa’yla evlendirdiği gibi, Hadım Süleyman Paşa’nın yerine de sadrazam yapmıştır.
Rüstem Paşa’nın yıldızının parlamasının ensesinde bir bitin bulunmasıyla gerçekleşmesi dedikodusu yayılıncadönemin şairlerinden biri, şu ikiliği üretmiş:
“Olucak bir kişinin bahtı kavi, talii yâr
Kehlesi dahi mahallinde anın işine yarar”
(Bir kişinin kaderi güçlü talihi kendisine yâr olunca, yerinde biti bile onun işine yarar)
Tarihçiler de bu bit olayını, kehle-i ikbal (iktidar biti) olarak nitelemiştir.
Cami Sadrazam Rüstem Paşa tarafından 1561’de Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Külliye biçiminde olan yapı, yanlardan basamaklarla çıkılan bir cami ve 16 dükkânın yanı sıra üç katlı hanlar, çifte hamam, kervansaray, mahkeme binaları ile bodrumdan oluşmaktadır.
Sinan, camiyi çarşının ortasında çukurda, binaların arasında kalmaması, Haliç’e egemen bir konumda olması için çarşı ve bodrum tonozları üzerinde 6 metre yükseklikte yapmıştır.
Caminin yerinin ilk anda göze çarpmayışının, Süleymaniye Camii’- ne göre konumunun o caminin dizi dibinde gibi oluşunun, Rüstem Paşa’nın Kanuni’ye bağlılığını göstermek için seçildiğini söyleyen yorumcular vardır. Bu şiirsel yorumu Rüstem Paşa’nın çıkarcılığına ve pa- ragözlüğüne, masraftan kaçınmasına bağlayanlar da.
Konumu gereği avlusuz bir yapı olarak gerçekleştirilen camiyi, Prof. Dr. Oktay Aslanapa şöyle tanımlıyor:
“Baklava başlıklar üzerine sivri kemerlerle saçakvari geniş bir sundurma, yan cephelerin yarısına kadar uzanarak camiyi kavrar. Yan kapılar da bu kısımlardan açılmaktadır. Buradan beş kubbeli son cemaat yerine geçilir. Üsküdar’da Mihrimah Sultan (İskele) Camii’ne benzer bir durum olup, bir dış revak avlunun yerini almış, yalnız burada şadırvan olmadığından avlu dış duvarı üzerine musluklar sıralanmıştır.
Yatık dikdörtgen planlı camide 15 metre çapındaki kubbe, iki yanda sekizgen biçiminde ikişer büyük paye, giriş ve mihrap duvarında ikişer duvar payesi olarak sekiz dayanak üzerine kemerlerin meydana getirdiği sekizgene oturmaktadır. Köşelerdeki birer eksedra (çeyrek kubbe), orta mekâna kubbenin yuvarlağına uygun bir görünüş sağlar. Yanlara doğru mekânı genişleten üçer bölüm ortada tekne tonoz yanlarda aynalı çapraz tonoz olarak kubbeyi desteklemektedir. Yan neflerin küçük tonozları çok alçak kaldığından kubbe başlıbaşına yükselerek çevredeki diğer çok kubbeli yapılara hâkim olmuş, takviye kuleleri de ko- nulmayıp buna karşılık kasnak etrafında sekiz payanda kemeri yer almıştır. (…) Kubbenin üzerine oturduğu sekizgen, dıştan çok yüksek bir tamburla belirtilmiştir. Son cemaat yerinin batı köşesinde yükselen tek şerefeli minare çok tamir görmüştür.”
Yuvarlak kemerli pencereler, caminin içini bol ve uyumlu bir ışıkla aydınlatır. Ortadaki iç kapı ile yanlardaki ikişer bölüm mahfil olarak düzenlenmiştir. Yan mahfillerden basık yay kemerli küçük kapılarla müezzin mahfillerine girilmektedir. Bunlar iki yanda üçer sütun üstüne basık sivri kemerlerle oturmakta yan duvarlardan bir çıkma biçiminde yükselmektedir. Ahşap olan tavan geometrik biçimlerle renkli kalem işleriyle süslüdür.
Mermer minber, kafesli korkulukları, yanlarda renkli taş kakmalı daire madalyonları ile yalın ama ince bir işçiliğe sahiptir.
Rüstem Paşa Camisi’nin ilginç özelliklerinden biri, son cemaat yerinden başlayarak baştan başa çinilerle kaplı oluşudur. Bu yüzden bir çini müzesini andırmaktadır. Prof. Dr. Walter B. Denny, caminin içini kaplayan türlü desenlerdeki renk renk çini panoları, bir yarışma sergisine benzetir:
“Rüstem Paşa Camii’nin inşasına kadar Türk sanatında, bu yapıda mevcut desen çeşidinin teşhir edildiği hiçbir süsleme programı yoktur. Gerçekten de Rüstem Paşa Camii çinileri, saray atölyelerinden usta bir ressamın nezareti altında çalışan çeşitli desinatörler arasındaki bir rekabet ve yarışmayı canlandırır.”
Oktay Aslanapa’nm camiyi kaplayan çinilerin renk ve desenlerini açıklamasıysa şöyle:
“Dıştan sade ve süslemesiz görünen Rüstem Paşa Camii’nin asıl zenginliği son cemaat yerinden başlayarak iç mekânda gittikçe artan çini süslemelerde kendini belli eder. Bu ölçüde ve zenginlikte çini süsleme Türk mimarisinde yalnız bu camide görülür. Örtü sistemine kadar bütün duvarlar mihrap, mahfiller, payeler, kemer dolguları, kubbe geçişleri hep çini kaplamalıdır. Buna rağmen çini kaplamalar, mimari hatları ezmeden ve mimari değerleri değiştirmeden sadece sihirli, mistik bir atmosfer yaratma yolunda kullanılmıştır. Bunun için girinti ve çıkıntılar asgariye indirilerek çinilere uygun sadeleştirilmiş yüzeyler hazırlanmıştır. Bununla beraber pencerelerin sayıları ve ölçülerinde büyük bir gelişme de sağlandığından içini kaplayan çinilerden önce dış revakların avluya açılan revakları arasına daire biçiminde çini madalyonlarla lacivert zemine beyaz celi harflerle Allah, Muhammed ve ilk halifelerin adları yazılmıştır. Bunlardan üçü orijinal aslından, diğerleri sökülmüş ve yerlerine sonradan yenileri yapılmıştır. Son cemaat yeri beş kubbeyi taşıyan kemerlerin üstüne kadar tamamı ile çini kaplamalıdır. (…) Kapının solunda bahar açmış erik çiçekli pano, bulutlu mavi bir zemin üzerine, hemen hemen çinilerde görülen bütün çiçeklerle zenginleştirilmiş bir cennet bahçesini andırır. Birbirine gelen çiçekli dallar, altta büyük harfleri andıran kordelavari iri uzun yapraklarla bağlanmış, bunların da içi sümbül dalları ile dolgulanmıştır. Altta iki yana uzanan iri lalelerin içi de çintemani (kaplan çizgisi-pars beneği) motifleri ile süslenmiştir. Kapının sağ tarafında, üslüplanmış nar çiçekleri ve saz denilen hançer yapraklardan ince dallarla birbirine bağlanan kompozisyonda kare çinilerin ortasına sonradan Kâbe tasvirli bir çini yerleştirilmiştir.”
Camide en göze çarpan, mihrabı boydan boya kaplayan çinilerdir:
“Altı kenarlı bir niş dekorunu meydana getiren bu çinilerde çift kulplu ve ayaklı altı dekoratif vazodan çıkan sivri oval, dilimli bir madalyon ve tepesinde bir palmet ana motif olup madalyonun içi bahar açmış erik dalları ile doldurulmuştur. Vazoların içi de rumi ve palmet- lerle süslenmiştir. Yan yana sıralanan bu altı ana motif dışında kalan boşluklar, çok temiz beyaz zemin üzerine rumi, palmet, lotus, hatayi ve stilize nar çiçekleri ile doldurulmuştur. Yalnız, mihrap nişinde kullanılan bu vazo motifi, benzerlerinin en kalitelisidir.”
Süslenerek dekoratif hale getirilen lale motiflerinin yanı sıra, en çok çeşitli motiflerdeki karanfiller göze çarpmaktadır. Bunları sümbül, nar çiçeği, şakayık, gül, kiraz çiçekleri gibi doğalcı anlayışla çizilmiş motifler izlemektedir.
“Sağ nefte, pencerenin yanındaki panoda, çok ince spiral dallar üzerinde zarif nar çiçekleri, şakayık, rozet ve mine çiçekleri ile küçük yapraklar, büyük çiçeklerle iç içe dairelerden gruplar halinde bir araya getirilmiştir. Mavi, mercan kırmızısı ve firuze renkler, çok temiz beyaz zeminde pırıldamaktadır. Bu kompozisyon Lotto halılarını hatırlatan bir halı veya kumaş desenini andırır. Yine sağ nefte kapının solunda söve- ler arasındaki dar panoda aşağıdan yukarı dalgalı kıvrımlar halinde yükselen ve paralel uzanan koyu mavi renkte kalınca iki dalın yanlarından çıkan uzun hançer (saz) yaprakların bir tarafında yarım nar çiçeği, diğer tarafında kırmızı bahar açmış kiraz dalı ile değişik bir kompozisyon görülüyor. Yaprak saplarının dibinden iki tarafa menekşeler sarkmıştır. İri hançer (saz) yapraklar açık mavi, tersine kıvrılan kısımlar firuze renklidir.”
Bu arada yinelenen örneklerin baklava şeması ile birbirlerine birleştirildiği yalın örneklerin de yer aldığı camide, yazı az kullanılmıştır.
Kaynaklar : Sennur Sezer – Adnan özyalçı / öyküleriyle İstanbul Anıtları Cilt 2